← Back Published on

Harikalar Diyarı Kanunu

Hayat bana her zaman harika durumlar ve harika anlar sunmadı. Bu durum da beni kendi harikalar diyarımı yaratmaya itti. Zihnimde türlü yolculuklar ürettim. Gün içinde sayısız kez çıktığım bu içsel yolculuklar sayesinde ben de artık soyut bir gezgindim. Bu yolculuklarda gittiğim mekanlar, birlikte olduğum insanlar, yaşadığım olaylar sıkça değişse de sabit olan iki şey var: Biri hikâyenin ana kahramanı kendim, diğeri ise harikalar diyarı kanunum. Kendimi hayalperest biri olarak tanımlarım ancak dışarıya yansıttığım kısım farklıdır. Benliğimi hiç saklamadan sunabildiğim kimsem yoktur. Belki her insan böyledir. Mutlaka %100’ünü açmaz herkese. Ama ben kendime karşı dahi dürüst değilim. Kendimin yanında bile kendim olamadığım bir hayatım var. Bu cümlemin yorumu siz okuyuculara kalmış, bana kalsa söyleyecek çok sıfat var aklımda. Varsın, bende saklı kalsın. Yine. Yolculuklarım bana her zaman bir şey öğretmez. Ya da bir şeyi aydınlığa çıkarmaz. Bu amaçla da çıkmam zaten yola. Gelişigüzel bir hali vardır. Yolda öğreneceksem eğer öğrenirim mutlaka. Ama genellikle kurgu dünyamda her şey güllük gülistanlıktır. Zaman zaman karanlık diyarlarım da olur elbette. Drama Queen olmak bunu gerektirir çünkü. Acı çekmeye bağımlı olmak, acıdan zevk almak da damarlarımın arasında dolaşır. Ne yazık ki! Bazı gerçeklerden kaçamayız. Düşününce iyi ki de kaçamıyoruz. İnsana kalsa doğru söyleyeni onuncu köyden bile kovar. Ancak burada hatırlanması gereken bir nokta vardır: İnsanın en büyük kavgası kendisiyle olandır. Başkalarına verdiği tavsiyeleri kendi hayatında uygulamaz. İşine gelmez çünkü. “Dediğimi yap, yaptığımı yapma” lafını bilirsiniz. İşte insan tam da böyle bir varlıktır. Bencildir, aynı zamanda değildir de. Başkası özne olduğunda empati kurabilir fakat söz konusu kendisi olunca şefkat hızla uzaklaşır. Uzaklaşan şefkati yakalamak ise çaba ister. Ama çabadan önce yürek ister fazlasıyla. Oysa biz doğduğumuzda yüreğimizle doğmaz mıyız? Neden zamanla göz ardı ederiz ki onu? İnsan neden hep kolayı seçer? Masallar mesela, onlar neden var?

Harikalar diyarı evet. Klişe belki ama doğru. Herkesin bir harikalar diyarı olmalı. Bu biricik diyarı dilediğinizce şekillendirmek ise size kalmış. Üstelik bu diyar için bir pasaporta ya da bilete de ihtiyacınız yok. Ne zaman isterseniz oradasınız. İşte en büyük kanun da bu! Temellendirilmiş, alışılagelmiş tüm olgular ve kurallar bu diyara giriş yaptığınız an yıkılır. Ne müthiş lüks! Aslında burayı kendi güvenli alanınız olarak da adlandırabilirsiniz. Karanlıktan aydınlığa koşmak istediğinizde, çıkmaz bir yola girdiğinizde, hangi yola gideceğinize karar veremediğinizde, sığınma ihtiyacı duyduğunuzda, kabuğunuza çekilmeniz gerektiğinde, daha niceleri… Saymakla bitmez bu durumlar. Hepimiz böyle anların içine çekiliriz. Bazen isteyerek bazen de istemeyerek. Ama harikalar diyarı öyle mi? Sadece dilediğinizde oradadır. İstemediğinizde ise hiç var olmamış gibi kaybolur. Çağırdığınız an hemen gelir, kovduğunuz an ısrar etmeden gider. Üstelemez, üzerinizde türlü manipülasyonlar kurmaz. Olduğu gibidir. Bazen eksiği vardır, bazen de fazlası. Ama hep kararındadır. Harikalar diyarı, zihninizin size sunduğu uçsuz bucaksız yol haritalarının bütünüdür. En güzeli de bu yollardan birini seçtiğinizde diğerinde aklınız kalmaz. Çünkü bilirsiniz, diğer yol bir yere kaçmıyordur. Oraya da gideceksiniz elbet.

Biz masallar ile büyüdük. Uykuya o güzel masalları dinleyerek daldık. Büyüyünce de bir şey değişmedi. Masal yerini harikalar diyarına bıraktı. Masallarda her şey güzeldi, kötü karakterler karşımıza çıksa da sonu hep güzel bitti. Hayat maalesef ki bir masal olamadı bize, olmayacak da. Kötü karakterler kazanacak, hikâyenin sonu güzel bitmeyecek belki de. Bari harikalar diyarında mutlu bir sonu hak edelim. Çok mu şey istiyorum? Bence hayır.